Hendek’teki Büyük Coşkunlar adlı havai fişek fabrikasında meydana gelen, 7 işçinin öldüğü, 127 kişinin yaralandığı patlamayla ilgili dava geçen hafta başladı.
15 tonluk patlayıcının iki ayrı taş ocağına taşıyan 3 jandarma personelimiz şehit olmuş 6 kişide yaralanmıştı.
Yani patlamanın bançosu ağır olmuştu.
Davanın ilk gününe, patlamada yaralanan ve sevdiklerini yitiren işçi kadınların öfkesi damgasını vurdu.
“Hendek için adalet” pankartıyla yürümek isteyen ancak engellenen, duruşma salonuna alınmayan, gazetecilere dertlerini anlatmaya çalışan kadınlar, “Kimse önümüze geçmesin, bizi susturmaya çalışmayın. Susmayacağız! Bu kez parası olan kazanmayacak, fabrikada üç kuruşa kölelik yapanlar kazanacak. Parası olan savunulmasın, Biz adalet istiyoruz” diyerek feryat etti.
Henüz dava yeni başlamışken işçi ve işçi yakını kadınların akıllara kazınan bu feryadı, kuşkusuz adaletin yerini bulmayacağına dair bir endişenin yansıması idi.
O gün yaşanan davada sevdikleri yitirenlerin söyledikleri vicdanlarımızı sızlattı
Hendek patlamasında dayısını yitiren ve davanın avukatları arasında yer alan Gülşen Uzuner, işçi ve işçi yakını işçiler isyanını şöyle değerlendiriyor:
“Bu işyerinde hiçbir tedbire riayet edilmiyor, üretim zorlamasıyla işçiler köle gibi çalıştırılıyordu. Davada bulunan ve tepkilerini gösteren kadınlar da neden ölmediğini şans faktörüyle açıklayabileceğimiz işçiler, yaralanan işçiler, mağdurlar. Birçoğu orada çalışıp ayrılmış işçi yakınları. Bu çalışma koşulları uzun süre devam etmesine rağmen seslerini duyuramamışlar Aslında Hendek davasında bunun getirdiği bir öfke patlaması yaşandı.
Bu işçiler artık koşullarının görülmesini istiyorlar. Ölümden şans eseri kurtulmuş işçilerin bir feryadı bu aslında. Aslında çocuklarının, sevdiklerinin, kendilerinin hayatlarını kurtarma amacı taşıyor. Onların adalet anlayışı aslında hayatlarını sürdürmeyi sağlayacak bir talep.
Bizzat yargılama süreçleri mağdura eziyet haline geliyor. İşçilerde bunun yarattığı bir endişe var. İnsanlar davada ne kadar suçlu olduklarını ya da patronun ne kadar haklı olduğunu duymak istemiyor. Sonuç olarak gördüğünüz isyanın, bugüne kadar yaşanan adaletsizliklere bir tepki olduğunu söyleyebiliriz.”
Ölen işçi Erhan Ateş’in eşi Nigar Ateş , "Ben 7 gün 7 gece yemedim, içmedim balkonda dışarıda eşimi bekledim. Herkes rahat rahat başını yastığa koyup uyudu, ne yaşadığımı bir ben biliyorum bir de Allah biliyor. Ben 7 gün eşimi bekledim daha sonra bana tabutunu getirdiler."
Ölen işçi Sebahattin Tapeçınar’ın ablası Hatun Tepeçınar ise patlamanın bir ihmalden kaynaklandığını öne sürerek, "Akan kanlarımızın, 7 emekçi şehidimizin hakkını savunmaya geldik. Geride kalan yetimlerin, dul eşlerin hakkını savunmaya geldik. Pandemi sürecinde 3 ay boyunca fabrika ürün yığdı ve sonunda hazin son oluştu. Bu bağıra bağıra gelen bir şeydi buranın patlayacağı. Usulsüzlükleri gördüm, ben de çalıştım biliyorum. Hiçbir usul yoktu, hiçbir kontrol yoktu. Hiçbir işçiyi koruyacak olayları yoktu. Mutfak önlükleriyle çalışıyorduk, insanlar yanımda alev alıyordu"
Fabrika sahibinin avukatı Baro başkanı Abdurrahim Burak ise olayın bir sabotaj olabileceğini iddia ediyor.
Mahkeme 15 Mart'a ertelendi. Mahkemeye heyeti, tutuklu bulunan 5 sanığın bir sonraki duruşmaya kadar tutukluluk hallerinin devamına karar verdi.
Bu davanın sonucunu bende çok merak ediyorum nasıl bir kararın çıkacağını
Bekleyip göreceğiz.
Bu yazı toplam 1126 defa okundu.
25 Ocak 2021 - 01:40, Pazartesi
18 Ocak 2021 - 01:42, Pazartesi
4 Ocak 2021 - 04:13, Pazartesi
28 Aralık 2020 - 02:41, Pazartesi
21 Aralık 2020 - 01:41, Pazartesi
14 Aralık 2020 - 01:57, Pazartesi
10 Aralık 2020 - 04:25, Perşembe
7 Aralık 2020 - 01:33, Pazartesi
30 Kasım 2020 - 04:14, Pazartesi
23 Kasım 2020 - 00:16, Pazartesi
ÜRETİCİ TARLASINI TERK EDİYOR